Bisiklet Sürmek Ne Tür Bir Spordur?
İzmir’de yaşıyorum. Şehirdeki bisiklet yollarını ve bisikletçiler arasında gelişen o “bizim yol” mentalitesini çok iyi bilirim. Gerçekten, insan bir noktada bisiklet sürmenin sadece “spor” olmadığını, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir politika ve hatta bir isyan şekli olduğunu fark ediyor. Ama durun, bisiklet sürmek gerçekten sadece bir spor mu? Yoksa biraz da kendimizi önemli hissetme çabası mı? Bunu net bir şekilde söylemek gerekirse: Bisiklet sürmek hem hayatı kolaylaştıran, hem de bazen aşırı romantize edilen bir spor.
Bisiklet Sürmek: Spor mu, Hayat Tarzı mı?
Öncelikle şunu kabul edelim: Bisiklet sürmek, kesinlikle fiziksel olarak insanı zorlayan bir etkinlik. Özellikle 20-30 kilometre yapmayı planlıyorsanız, bacaklarınızın, kollarınızın, hatta bazen kafanızın bile ağrımaya başladığını fark edersiniz. Vücudun her kasını çalıştıran, koordinasyon gerektiren bir hareket. Kısacası, sağlıklı bir bedene sahip olmanızı sağlayacak bir spor olduğu kesin. Ama bir de bisiklet sürmenin, “tamam, ben spor yapıyorum” diyenlerin ötesinde bir anlamı var. İnanın, sadece fitness için bisiklet sürüyorsanız, bence çok da eğleniyorsunuz diyemem. Bu bir noktada zorunluluk haline geliyor. Kim sevmez ki, 30 dakika boyunca ter döküp ‘fitness’ yapmayı?
Bisiklet Sürmenin Zayıf Yanları
Evet, bisiklet sürmek çok eğlenceli olabilir ama işin gerçeği şu: Bisiklet, çok yönlü bir spor değil. Özellikle şehir içi kullanımlarda, “spora özgü” faydaları abartılabiliyor. Ne yazık ki, trafik ve kötü yollar bir bisikletçiye hayatı dar edebiliyor. Yani, evet, sağlıklı bir bedene sahip olmak için oldukça etkili, ama bisikletin “spor” olarak değerlendirilebilmesi için çok daha derin bir şeyler olması gerekiyor. Ayrıca, bisiklet sürmek için her zaman uygun hava koşulları gereklidir. Hangi deli, kışın donarak bir tura çıkmak ister ki? Ya da fırtınada rüzgarla savaşmak nasıl bir zevk olabilir? Birçok bisikletçi bu tür koşullarda hayatta kalmak için sadece “zorlu bir spor” yapmadığını fark ediyor.
Ve tabii, bisikletçiler ile sürücüler arasındaki o efsane “yarış” durumu. Her iki tarafta da oldukça agresif bir yaklaşım sergilenebiliyor. Araba şoförlerinin bisikletçilere karşı duyduğu öfke ve bisikletçilerin de arabaları sıkıştırmak adına girdiği trafik “şeytan döngüsü”, bisikletin sosyal bir spor olma niteliğini zorlaştırıyor. Yani, sadece fiziksel değil, psikolojik açıdan da dayanıklılık gerektiriyor. Ve bir noktadan sonra gerçekten sıkılmıyor musunuz, hiç düşündünüz mü?
Bisiklet Sürmenin Güçlü Yanları
Bunu net bir şekilde söylüyorum: Bisiklet, şehrin kaosundan kaçmak için harika bir yol. Sabah işe gitmek için bisiklet kullananlar (ki İzmir’de bu sayede sabah trafiğinden kurtuluyorum), o kadar özgür hissediyorlar ki… Trafikte sıkışıp kalma derdiniz yok, hem doğa ile iç içe oluyorsunuz, hem de hızla ilerliyorsunuz. Diğer taraftan, çevreye duyarlı olmak isteyenler için bisiklet, kesinlikle harika bir seçim. Hem karbon salınımı sıfır, hem de vücuda pozitif bir etkisi var. Spor salonunda saatlerce vakit geçirmek yerine, doğayla baş başa bir sürüş yapmak, bence insanın ruhunu dinlendiriyor.
Bir de bisikletin tasarımı var, arkadaşlar. O kadar şık bisikletler var ki, bazen sadece bisiklet almak için harcanan parayı gördükten sonra bir sporun içinde olduğunuzu unutuyorsunuz. Evet, evet, bazen bisikletinizin estetik tarafı sizi cezbetmiş olabilir ama hala bir spor yapıyorsunuz, merak etmeyin. Ama bisikletin verdiği özgürlük, “yolculuk” hissi gerçekten başka. Şehri bisikletle gezmek, arabayla yapmaktan çok daha eğlenceli. O rüzgarı yüzünüzde hissetmek, belki de en tatmin edici tarafı bu sporun.
Bisiklet: Bir Yaşam Tarzı, Bir İsyan
İzmir’de bisiklet sürmek, bazen bir yaşam tarzı meselesi olabiliyor. Çünkü birçok kişi, otomobile bağımlı olmayan, daha özgür bir yaşamı tercih ediyor. Bir anlamda, bisiklet sürmek, şehirdeki o sıkışıklık ve trafik kaosuna karşı bir isyan. Trafikte daha az araba görmek isteyenler, “herkes bisiklet sürsün” diyenler, şehirde bisiklet yollarını artırmak isteyenler… Bence bu bir sosyal bilinçlenme meselesi. Bisiklet sürmek, özellikle şehrin gürültüsünden ve kalabalığından kaçmak isteyenler için bir çözüm olabilir, ama aynı zamanda kişisel bir mesaj da veriyor: “Ben, bana dayatılan yaşam tarzını reddediyorum.”
Sonuçta Bisiklet Sürmek Gerçekten Spor mu?
Bisiklet sürmek, kesinlikle bir spor. Ama spor olmaktan çok, bir yaşam tarzı ve bazen bir toplumsal ifade biçimi. Geriye dönüp bakınca, birinin “ben bisiklet sürüyorum” dediğinde, sadece fiziksel bir aktiviteyi kastedip etmediğini düşünmek lazım. Çünkü aslında bir noktada bisiklet, şehri başka bir gözle görme biçimi. Ama bir yandan da, fiziksel olarak zorluklar, trafikteki gerilimler ve havanın koşulları düşünüldüğünde, bazen “spor”dan öteye geçemediği bir gerçek. Peki, sizce bisiklet sürmek, gerçekten bir spor mu, yoksa bir yaşam tarzı mı? Yoksa her ikisi birden olabilir mi?